“ÖĞRETMENİM BANA TAKTI!” DİYORSA…
Hepimiz o sıralardan geçtik. Kimimiz daha iyi sonuçlarla, kimimiz daha orta halli sonuçlarla. Ama o formaları hepimiz giydik. Öğretmenlerimizin kimisini çok sevdik, kimisine hayran kaldık, kimisiyle tanışmış olmak bile istemedik. Belki haklıydık, belki değil. Belki onlar haklıydı, belki değildiler. Ama okul sıraları arkadaşlarımızla, öğretmenlerimizle paylaştığımız anılarla dolup taştılar. Bir öğrenci koçu olarak farklı yaş ve sınıflarda, okul ve öğretmenleri ile ilgili farklı düşüncelere sahip gençlerle çalışıyorum. Yıllar önce bizim de aramızda fısır fısır konuştuğumuz, anne-babamıza dırdır ettiğimiz konuların hala geçerli olduğunu görmek beni şaşırtmadı değil. Neyse ki öğrencilerimin aldıkları koçluk sayesinde öğrencilerin öğretmenleri hakkında asılsız düşüncelerini yıktıklarını görmek beni mutlu ediyor.
Öğretmenlerle de çalıştığım için, madalyonun diğer tarafını da biliyorum. Çoğunlukla durum hiç de öyle öğrencinin ifade ettiği gibi olmuyor. Bir öğretmen arkadaşım anlattı: bir öğrencisinin anne ve babası görüşmeye gelmişler. İlk cümleleri “Siz bizim oğlumuzu sevmiyormuşsunuz” olmuş. Neyse ki öğretmen, bu tepkiyi kişisel almayıp sorularla konuyu derinlemesine anlayıp kendini açıklama fırsatı bulabilmiş. Sınıflarındaki balık her hafta sonu bir öğrencide kalıyormuş, bunu da sınıf numarasına göre bir takvime oturtmuşlar. Meğer sınıf listesinde sonlarda yer alan öğrenciye bir türlü sıra gelmediği için, öğretmenin onu sevmediğinden balığı vermediği sanrısına kapılmış. Maalesef konu açıklığa kavuştuktan sonra da anne-babanın yorumu “şimdi siz bizim çocuğa takarsınız” olmuş!
Elbette tüm veliler böyle değil. Sizin çocuklarınız da zaman zaman öğretmenlerinden şikayet ediyor, mızmızlanıyor olabilir. Böyle durumlarda nasıl davranacağınız, ne diyeceğiniz konusunda tereddüte mi düşünüyorsunuz? “Haklısın” deseniz, onu iyice dolduruşa getirme riskiniz var. Kaldı ki, kendi bakış açısıyla, belki biraz abartarak anlattığı şeylerle siz de dolduruşa gelip okulla, öğretmenle aranızı olmadık yere gerebilirsiniz. Ya da anlattıklarını pek dikkate almasanız, bu kez de öğretmenle yaşadığı “önemsiz” hissetme duygusu pekişiverir. E peki hangi durumda ne yapacaksınız, nasıl davranacaksınız? Çocukların öğretmenleri hakkında söyledikleri aşağıdaki cümlelerin arkasında yatan duygu nedir?Öğretmenim beni umursamıyor, benimle konuşmuyor!
Öğretmenim beni sevmiyor!
Öğretmen bana taktı!
Öğretmenin notu çok kıt!
Sıfırcı öğretmen…
Bu cümlelerin hepsinin altında yatan duygu, “Ben görülmek, fark edilmek dikkate alınmak istiyorum”dur ve ergenliğin “ben ben ben” denilen “orta” döneminde sık sık duyulabilecek bir cümledir.
⦁ Çocuğunuzu dikkatle ve anlamak için dinleyin. Çocuğunuza öğretmenin hangi öğrencilerini “umursadığı” ya da “sevdiği” konusunda sorular sorun. Bu çocukların ortak özelliği nedir, neden o çocuklara ilgi gösterip, kendisine göstermediği konusunda düşüncelerini öğrenin. Belki de bunlar sadece onun algısıdır ya da sürekli ilginin kendisinde olmasını istiyor, olmadığı zaman da hayal kırıklığına uğruyordur. “Bana taktı” ya da “notu kıt” dediği öğretmenin dersi konusunda akademik bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığını anlamaya çalışın. Belki de kendi seviyesini değerlendirme konusunda geliştirmesi gereken bir durum olabilir. Eğer anlattıklarının basit bir kapris olmadığını, gerçekten bir iletişim sorunu olduğunu düşünüyorsanız, bu sorunu aşmak için çocuğunuzla işbirliği yapabilirsiniz. “Ne yaparsa öğretmenin kendisini seveceğini” sormak da iyi bir çıkış noktası olabilir. Bunu “çocuğunuz öyle davransın ki, öğretmen onu beğensin” anlamında algılamayın, bu soruya vereceği cevap çocuğunuzun “benlik algısı” konusunda ipuçları verebilir. Yani acaba kendisi hakkında neleri beğenmiyor, başka çocuklardaki hangi özellikle kıyaslıyor? Yoksa, öz anlayış, öz saygı ya da öz güven mı yaşıyor? Eğer böyle bir durum varsa, o konu üzerinde çalışabilirsiniz.
⦁ Öğüt verir ya da tepeden bakar konumda olmadan öğretmenliğin kalpten yapılan bir meslek olduğunu, öğretmenin öğrencisi ile iletişiminde onların da öğrencilerinden çok şey öğrendiklerini ve öğrenmeyi de öğretmek kadar sevdiklerini anlatın. Çocuğunuzun “umursamazlık” olarak algıladığı davranışın olası sebeplerini açıklayın: “Öğretmenin sana vakit ayırmak istese de uyması gereken akademik bir programı var. Sınav kağıdı, derse hazırlıklar, akademik diğer görevler gibi işlerine öncelik vermesi gerekmiş olabilir. Ya da sorunu daha büyük olan başka bir öğrencisine daha çok zaman ayırmak zorunda kalmış olabilir. Konuyu bir de bu açıdan düşünmeye ne dersin? Sen ‘ikinize de uygun bir zamanda’ görüşmek istersen sana yeterli zamanı ayıracaktır” gibi…
⦁ Çocuğunuzun problem olarak gördüğü durumları kendisinin çözmesi için fırsat verin. Bu onun yaşamın zorluklarıyla baş etme becerilerini geliştirecektir. Siz sadece bir rehber konumunda olun. Çocuğunuzla birlikte öğretmeni ile görüşebileceği teneffüs ya da görüşme saati gibi uygun zaman dilimini belirleyin. Onu öğretmeniyle konuşmaya, duygularını ifade etmeye teşvik edin.
⦁ “Elalem ne der” düşüncesi bizi çok sınırlayan, potansiyelimizi ortaya çıkarmamızı engelleyen bir düşünce yapısıdır. Çocuğunuz da başkalarının kendisi hakkında düşüncelerini çok önemsiyor olabilir. Bu sebeple “kendisine odaklanması”, “Öğretmen beni umursamıyor, sevmiyor” yerine, “Öğretmen hakkımda ne düşünürse düşünsün ben x dersine bayılıyorum” gibi “ben” cümleleri kurması konusunda cesaretlendirin.
Tüm bunlara rağmen baktınız problem devam ediyor, o zaman önce öğretmenle, o da sonuç vermiyorsa okul yönetimiyle bizzat siz görüşebilirsiniz. Öğretmenle görüşmeniz sırasında suçlayıcı olmadan, durumu objektif olarak aktarın, çözüm önerilerini dinleyin. İş birliği yapın, karar verdiğiniz ve uygulamaya alacağınız çözüm konusunda zaman zaman bir araya gelip durum değerlendirmesi yapın. Okula daha keyifle gitmesi, kendine güvenen, ne istediğini bilen bir birey olması için desteğinize ihtiyacı var!