ERGEN ÇOCUĞUNUZUN MUTLAKA CEVAPLAMASI GEREKEN 3 SORU
ERGENLER VE İLGİ ALANLARI
Yeni kuşak harika donanımlı! En az bir spor dalıyla ilgileniyor, bir müzik aleti çalıyor, bir yabancı dil konuşuyorlar. Kendilerini çok güzel ifade ediyor, kalabalıklar önünde bizim kuşak gibi ezilip büzülmüyorlar. En azından anne-babalar, okullar böyle yetişsinler diye ellerinden geleni yapıyorlar…
Ama acaba küçük bir noktayı atlıyor muyuz?
Çocuklarımızın neden böyle donanımlı olmalarını istiyoruz?
Amerika’da yapılan araştırmalar gösteriyor ki, tüm bu çabalar çocuklarımızın “iyi koşullarda bir işi olması ve iyi koşullarda bir hayat standardına sahip olması için.” Yani böyle bir donanımla elde edeceği sonuç için uğraşıyoruz, bu donanımı kazanırken alacağı zevk için değil. Çok çarpıcı ve aynı zamanda üzücü bir gerçek, değil mi?
Daha önceki yazılarımda da yazdım, “aldığı sonucu değil, çabasını övün” dedim, John Lenon’a atfedilen sözü örnek vererek, “esas amaç mutlu olması” dedim. Ama bir öğrenci koçu olarak bir kez daha altını çizmekte fayda var: “çocuklarımızı sonuç odaklı yetiştirdiğimiz sürece, onların bir hedefe ilerlerken de keyif alma becerilerine ket vururuz.” Onları sadece yüksek maaşlı bir işim olsun diye matematik ve fizik öğrenir, yabancı dil konuşur, ödevden yüksek not alayım diye kitap okur hale getiririz.
Çok sıklıkla kullandığım bir sözüm var: “Yol yürürken çizilir”. Her birey, o günün, o anın koşullarına göre, kendi yolunu kendi belirler. Elbette kabaca hedefleri, hayalleri, ulaşmak istediği şeyler vardır. Ancak o hedeflere doğru giderken, ara yollara sapabilir. Diğerinin izlediği yol yerine kendisi yeni bir yolu seçebilir. Ya da tamamen rotasını değiştirebilir. Buna yolu yürürken, kişinin kendisi karar verir. Zaten esas eğlenceli olan da bu yolculuktur. Sanırım bizim dönem kuşağın en büyük hatası, çocuklara rotası belli şablon hayatlar vermemiz!
Görüntünün içerikten daha önemli olduğu gibi yanlış bir anlayışa sevk etmemiz. Karakterine, iç dünyasına yatırım yapmaktansa etiketlerini artırmakla uğraşmaya çalışmamız. İşte o zaman hayattan zevk alamayan, depresyona meyilli, sürekli birileriyle yarışan bireylere dönüşmeleri işten bile değil.
Peki ne yapacağız, nasıl davranacağız? Meslek seçiminde ya da hayatlarının rotasını belirlerken onlara bir nevi koçluk yapacağız.
Eğer mutlu olmanın sırrının, hem akıl hem de beden sağlığının iyi olmasından geçtiğine, yaptığı işi sevmenin önemine, doyurucu ilişkilerin hayata anlam kattığına inananlardansak ve çocuğumuzun da mutlu olmasını istiyorsak, ona “sonucu” sormayı bırakacağız; Sınavdan kaç aldın? Takımın kaçıncı oldu? Kaç soru çözdün? Kaç basket attın? yerine ona şu soruları soracağız:
Bunu elbette karşınıza alıp, sorgular gibi yapın demiyorum. Aynı bir koç gibi sadece, ara ara yaptığınız sohbetlerle, yönlendirmelerinizle bu soruların cevabını bulmasını sağlayın.
3 soru
İlk soru önemli çünkü internet, televizyon, filmler, reklamlar, video klipler gibi bir sürü dış etken bize popüler kültürü pompalıyor. Diyor ki, seni sen yapan hangi markayı giydiğindir, hangi telefonu kullandığındır, hangi müziği dinlediğindir, hangi okula gittiğindir, arabandır, saç kesimindir, incecik oluşundur… Örnekler çoğaltılabilir. Çocuklar, hele ki kendilerini bulmaya çalıştıkları ergenlik döneminde bu büyüye kolayca kapılıp gidebilirler. O marka telefonu yok diye kendilerini değersiz ve önemsiz hissedebilirler. Halbuki değerlerini belirleyenin bu etiketler ya da yaldızlar olmadığını çok iyi anlatmak gerekir. Sorun bakalım; “Sen kimsin?”
İkinci soruya gelirsek, bu sorunun cevabı olarak moda olan mesleği, arkadaşının seçtiği mesleği ya da ona çok emek sarf etmeden para kazandıracak mesleği seçeceğini söyleyebilir. Halbuki neye tutku duyuyor, esas onu ortaya çıkartmak gerekir. Bir arkadaşım var, çocukken tencere, tavaları dizer bateri gibi çalardı. Babasını zoruyla işletme okuyup, sabah 8 akşam 5 bir işte çalışmaya başladı Ayrıldı, bir diğerinde başladı. Ayrıldı, bir diğerinde başladı. İşler değişti ama hiçbiri onu mutlu edemedi. Şimdi işinden ayrıldı. Bateri dersi vererek hayatını kazanıyor desem? Tutku duyduğu, ona iş gibi gelmeyen bir işi yapması çok önemli gerçekten. Çevremdeki birçok kişi “Ben çocuğumun tutkusun nasıl keşfedeceğim?” diye soruyor. Bunun için tek yapmanız gereken onu izlemek ve ona kulak vermek. Yolunuzu bulamadığınızda her zaman profesyonel destek de alabilirsiniz tabii.
Üçüncü soru ise, bir öğrenci koçu olarak bence en önemlisi… Bazı çocuklar sınavda iyi almak için kopya çekiyor, çünkü önemli olan iyi not almak, sınıfı geçmek; dersi öğrenmek değil. Sınav sonucu açıklandığında kendinden önce arkadaşının notuna bakıyor ve kendisini onunla kıyaslıyor çünkü arkadaşı dediği kişi onun rakibi. Kendilerini kabul ettirmenin, kendilerini sevdirmenin yolunun “başarılı sonuçlar” almaktan geçtiğini sanıyorlar. Halbuki bir yere ulaşmak kadar, o yere doğru ilerlerken de keyif almak çok değerli. Hatta sonuçta oraya varmasanız bile. Örneğin Apple markasının kurucusu teknoloji dünyasının efsane ismi Steve Jobs. Üniversiteyi bıraktıktan sonra, sadece ve sadece merak duyduğu için kaligrafi derslerine gizli gizli devam etmiş çünkü kampüsteki her poster, çekmecelerdeki her etiketin üzerindeki yazılar çok hoşuna gidiyormuş. Serif ve San Serif yazı karakterleri, değişik harf kombinasyonları arasındaki boşluğu ayarlama ve harika bir tipografiyi harika yapanın ne olduğu hakkında çok şey öğrenmiş. O zaman çok büyük zevkle öğrendiği bu bilgileri nerede kullanabileceğine dair en ufak bir fikri bile yokmuş. Ancak 10 sene sonra, ilk Macintosh’u tasarlarken, bu bilgileri Mac’te kullanmış. Mac güzel bir tipografiye sahip çok yönlü yazı karakterlerini veya boşlukları doğru orantıda kullanan ilk bilgisayar ünvanını almış ve sonra Windows onu kopyalamış. Ona bu kavramı, böyle çığır açmış kişilerin hayatından örnekler vererek anlatabilirsiniz. Merak duyduğu, zevk aldığı, tutkuyla uğraştığı şeylerin peşinden gitmesine destek olun. Sırf o yolda yürümenin zevkine varması için…
Çocuğunuz birçok etiketi, birçok yaldızı, birçok şampiyonluğu kazanırken kendisini kaybetmesin. Bize pek soran olmadı, siz ona sorun “Sen kimsin? Ne yapmak istiyorsun?”