Eşit davranmak ≠ adil davranmak nasıldır çocuğunuz varsa bilirsiniz… Ne yaparsanız yapın “ama bu haksızlık” lafını her zaman duyabilirsiniz. Hep diğer çocuğunuzu daha çok seviyorsunuzdur.
Hep diğer çocuğunuzu daha çok düşünüyorsunuzdur. Hep diğer çocuğunuza izin veriyorsunuzdur. Hep o! Hep o! Bu oyunlara gelmeyin. İstemeden hatta bazen isteyerek (işler kolaylaşır çünkü) bu oyuna gelenleriniz var değil mi? Her zamanki gibi uç bir örmek vereceğim. Diyelim ki bir çocuğunuz kaydırağın tepesinden düştü; eşit davranmak uğruna diğerini de siz iter misiniz? Yok ben cevabı biliyorum; e siz de biliyorsunuz! Peki ama birinin ayakkabıları küçüldüyse, diğerinin ise ayakkabıları yepyeni duruyor ve ayağına uyuyorsa… Neden ikisine de ayakkabı alıyorsunuz? İşte çocuğunuzu kendi elinizle kaydırağın tepesinden değil ama hayat merdiveninden aşağı ittiniz? Nasıl mı? Haydi okumaya devam o zaman…
Önce şu örnek durumlarda neler yaptığınızı ve neden yaptığınızı düşünmenizi istiyorum. Kalan yemeği bölüştürürken, birinin tok olduğunu ve o yemeği pek de sevmediğini bilmenize rağmen her ikisinin tabağına da eşit miktarda mı koyarsınız? Birinin uykuyu sevdiğini bilmenize rağmen, hafta sonu, biri kalktı öbürü de kalksın diye onu da uyandırır mısınız? Birine piyano dersi aldırdım, öbürüne de eşit şartlar sunmalıyım diye müzikle hiç alakası olmayan bir çocuğu çekiştire çekiştire piyano dersine taşır mısınız?
Şimdi söyleyin… Onlara eşit davranmanız mı doğru, adil davranmanız mı?
Cevap aslında net, öyle değil mi? Eşit davranmak, adil davranmak değildir. Aslında çocuklara eşit davranmak, bir nevi çocuğunuzun ihtiyaçlarını, kendine has zevklerini göz ardı etmektir. Çocuğun kafasında “acaba ben değersiz miyim?” sorusunu bile doğurabilir.
İhtiyaçlar, zevkler, tercihler yukarıdaki örneklerdeki kadar net olunca adil davranmak bir anne-baba için nispeten kolay. Ancak, siz daha fazla yiyebileceğini bildiğiniz çocuğa biraz daha fazla koyduğunuzda, “Ama ona daha çok verdin” sözünü duyarsanız, ya da bir anlaşmazlığı en adaletli biçimde çözdüğünüzü düşündüğünüzde “Ama ona hiç kızmıyorsun” deyiveriyorsa çocuğunuz, adil ya da eşit davranmak biraz daha çetrefilli hale gelebiliyor. Öyle değil mi? İşin sırrı “çocuğa özel” davranmak! Kararsız kaldığınız zamanlarda kendinize sorun; “onu kaydırağın tepesinden” iter miydiniz? Zaten aslında çocuğunuzun ihtiyaçlarını, zevklerini iyi bilirseniz ve bu ihtiyaçlarını tatmin ederseniz, kendisini kardeşiyle ya da arkadaşlarıyla kıyaslamayacaktır. Tok olduğunu düşündüğünüz için koymadığınızı, istiyorsa verebileceğinizi açıklamanız onu rahatlatacaktır. Ya da gerekli durumda niye ona kızdığınızı açıklamanız. Tabi bu sebep “Sen büyüksün idare ediver” olmamalı. Zira bu tip bir cevap ne eşitlikçi ne de adil olur.
Haydi biraz daha alıştırma. Şöyle iyice ısınalım… Konu her zamanki gibi mühim ne de olsa…
- Doğum günü pastasının üzerindeki “Angry Bird” figürlü şekerlemeyi kimin alacağı üzerine tartışıyorlar, sizden hakem olmanızı istediler. Ne yaparsınız?
- Uçakla bir yere gideceksiniz. Cam kenarında oturma konusunda kavga çıktı ne yaparsınız?
- Her 2 çocuğunuzun da aynı anda aynı renk kalemle resim yapacağı tuttu. Kimin ilk kullanacağına nasıl karar verirsiniz?
- Büyük çocuğunuz bir kanalı, küçük başka kanalı seyretmek istiyor. Neyin izleneceğine nasıl karar verirsiniz?
Tabi öncelikle bu durumlarda siz mi karar verirsiniz? Vermeli misiniz? Anne-babalık hakemlik midir? Bu da başka bir blog konusu aslında…
Cevaplarınızı siz biliyorsunuz… Ben bilmiyorum. Bildiğim tek şey çocuklarınıza eşit davranmak için gösterdiğiniz onca çabaya rağmen duyduğunuz tek şeyin “Ama onu daha çok seviyorsun!” olduğu. Düşününce bile burnunuzun direği sızladı değil mi? Böyle bir cümle duyarsanız önce sakin olun. Bu sorunun ardında yatan ihtiyacı görmeye çalışın. İşte yapabilecekleriniz…
1.“Ama onu daha çok seviyorsun” aslında ne demek?
“Şu an senin ilgine ve sevgine ihtiyacım var. Özel hissetmek istiyorum!”
Kim istemiyor ki? O halde, sadece, o an ihtiyacı olan çocuğunuza, ihtiyaç duyduğu ilgiyi, ihtiyaç duyduğu anda, ihtiyaç duyduğu şekilde verin. Kardeşiyle karşılaştırmaların nasıl da sona erdiği karşısında şaşıracaksınız.
2. Özel hisseden çocuk, farklı düşünür, farklı davranır, karşılaştırma yapmaz.
Posta kutunuza iki bayram tebriği geldi. Biri çok genel bir kutlama, diğeri adınıza gönderilmiş bir kutlama. Hangisi kendinizi daha iyi, daha özel hissettirir? Değil mi ama? Tamam onlar, sizin çocuğunuz… ama farklı kişiler. O halde öyle davranmalısınız. Beş parmağın beşi bir mi sözünü aklınızdan hiç çıkarmayın. Farklı görevler, farklı sorumluluklar verin, farklı ayrıcalıklar tanıyın. “Çocuklaaaar! Yemek zamanııı” diye seslenmeyin mesela. “Ayça, yemeğe oturacağız ellerini yıkar mısın”, “Selim, sofrayı kurmama yardım eder misin?” her iki çocuğunuzu da yemeğe davet etmektir ama kendilerini özel hissettirir. Dikkat edin verdiğim örnekte bile kız çocuğuna sofra kurdurmadım. Zira rolleri erkek çocuk-kız çocuk diye farklılaştırırsanız da, ister istemez bir adaletsizlik yaratırsınız. Kendini oğlunuz ya da kızınız değil, hatta belki de sadece çocuğunuz değil aynı zamanda çok değer verdiğiniz, saygı duyduğunuz biri olarak hissetmeli. Çocuğunuzun okulunda sürekli olarak size Ela’nın annesi diye hitap edilse az da olsa kimliksiz hissetmez misiniz? Peki o niye kendini sürekli sizin çocuklarınızdan sadece biri gibi hissetsin?
3. Haksızlık istemiyorlarsa, farklı davranmanızı yani eşit davranmamanızı bir süre sonra kabul edeceklerdir…
Nasıl ki hasta olan çocuğunuz iğne olduğunda hasta olmayan çocuğunuza iğne yaptırmıyorsanız (hasta olmayan da iğne olmak istemez zaten), evdeki en ufak eşitlik tartışmasına da böyle yaklaşmalısınız. Abur cubur yemekten kilo problemi yaşayan çocuğunuz sonunda lise öğrencisi olduğunda sağlıklı ve düzenli beslenmeye başladıysa emeği için koca bir “takdiri” hak etmiştir. Aynı takdiri diğer kardeş neden alsın ki durup dururken? Elbet onu da takdir edeceğiniz fırsatlar olacaktır. Birinin başardığı şey için diğerinin takdir alması ne kadar anlamsız geliyorsa kulağınıza, diğer her konuda da aslında aynı anlamsızlık var. Daha önce verdiğim ayakkabı alma örneğinde bile…
4. “Bütün arkadaşlarımın annesi izin veriyor!” Tamam ama siz vermiyorsunuz, öyle değil mi?
Yaşı kaç olursa olsun her çocuk bunu söyler. Ya tutarsa mantığı. Çoğunlukla da işe yarar. Yaramasın… Çocuğunuza sorun “arkadaşı uçurumdan atlasa o da atlar mı?” (Bizim kuşağın çok aşina olduğu bir cümle değil mi?). O halde arkadaşının her yaptığı, her sahip olduğu şey onun için geçerli değil. Öyle değil mi? Bunu siz biliyorsunuz. O da bilmeli. Yani, bu bir haksızlık değil. Bu, her ailenin kendi değerleri ve değerler çerçevesinde kendi kuralları olmasıdır. Ayrıca her arkadaşı gerçekten bahsettiği şeyi yapıyor olamaz. İlkokuldaki çocuğunuz “bütün arkadaşlarımın akıllı telefonu var” derse, gerçekten hepsinin telefonu olduğuna inanır mısınız? Hayır… Koşa koşa gidip son modelinden bir telefon da almazsınız? Arkadaşları arasında farklı değerlere sahip olduğu için daha sıkı kuralları olan aileler mutlaka vardır. Yine kendisini özel hissettirecek şekilde çocuğunuza bunu anlatmalısınız. Çocuklar hep daha iyiyi görür, ailelerini kendilerine göre hep daha iyi örneklerle karşılaştırırlar. Daha iyinin kendi ailesi olduğunu göstermek sizin elinizde…
İŞTE O “HAKSIZLIK BU!” İSYANLARINDA YAPABİLECEĞİNİZ AÇIKLAMALARA ÖRNEKLER…
- Bir süre sessiz kalmak iyi bir seçenek olabilir. Siz cevap vermezseniz, yaşı ne olursa olsun, çocuğunuz dayanamayıp konuşmaya ve size ipuçları vermeye başlar. Siz de “haksızlık bu!” sözlerinin altında yatan nedeni anlamış olursunuz
- Çocuğunuza sorusunu geri sormak da iyi fikir: “Kimi daha çok seviyorum? Neden öyle olduğunu düşünüyorsun? Bir fikrin var mı? Bunu sorman için özel bir sebebin var mı?” Sakince sorulan bu sorular, çocuğunuzdan cevaplar almanıza yardımcı olacaktır.
- “Kimi daha çok seviyorum?” diye geri sorduktan sonra cevabı beklemeden açıklama yapabilirsiniz. “Parmaklarımı görüyor musun? Hepsi benim için özel. Hiçbirinden vazgeçemem. Siz de kardeşinle benim için öylesiniz. Birinizi diğerinize tercih edemem.”
- “Seni, sen olduğun için seviyorum. Yaptığın ya da söylediğin ya da yapmadıkların, söylemediklerin için değil.”
- Bir şaşırtmaca sorusuna ne dersiniz? Aslında düşündüren bir soru: Peki ya sen? Anneni mi daha çok seviyorsun? Babanı mı?” Evde istisnai sorunlar yaşanmadığı sürece hiçbir çocuk böyle bir seçim yapmaz, yapamaz. Ve bu sorunun cevabını düşündükçe, konuyla ilgili keyifli bir sohbet başlatabilirsiniz. O an kabul etmese bile ne demek istediğinizi yavaş yavaş anlayacaktır.
Çocuklar sınırları zorlarlar! Çocuklar çok sevdikleri halde kardeşlerini çekemezler. Çünkü sizin sevginiz için yarışmak zorunda olduklarını hissedebilirler. Yapmanız gereken eşitliliği değil adaleti sağlamak. Çocuklarınızın farklı birer birey olduğunu kabul etmek. O zaman kendini özel hisseder. O zaman huzurlu, kendiyle ve kardeşiyle barışık bir çocuğunuz olur. O zaman bıraktığı izlerden gurur duyacağınız bir çocuğunuz olur… Haksızlık bunun neresinde?
KİTAP ÖNERİSİ: “Çıtır Çıtır Felsefe” serisini biliyor musunuz? Paris Sorbone Üniversitesi felsefe profesörlerinden Michel Puech danışmanlığında Brigitte Labbe tarafından kaleme alınan serinin her bir kitabında farklı bir temel konu ele alınıyor, günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız örnek olaylar öyküleştiriliyor ve yaşamı, dünyanın işleyişini anlamaya çalışan çocukları düşünmeye, anlamaya sevk ediyor. Kitap çocuklar için yazılmış ama biz büyüklerin hayatında da kapılar açabilir. Çocuklarınızın kafasındaki “Ama bu haksızlık!” düşüncesine son vermek için serinin “Adalet ve Haksızlık” kitabını bi,rlite okuyup tartışabilirsiniz. Kitapta “ Eşit davranmak, adil davranmak mıdır?” sorusunu bir pastayı bölüşmekten yola çıkarak çocuk bakışıyla soruyor , cevaplar arıyor.
KAYNAKÇA
http://www.themotherco.com/2012/03/what-is-fair-for-siblings/
http://www.imom.com/why-fair-doesnt-mean-equal/