HER ŞEY BİR “NEDEN” İLE BAŞLAR!
O neden uğrunda yol almanız “Olgunlaşmanıza” bağlıdır…
NEDEN LERİMİZ
Çocukluk işte!
Bunu söyleyip geçtiğimiz, söylediğimizde farkında olmadan o durumu çocukluğa özel kıldığımız anlar var ya… İşte o anlardan birini hatırlamanızı istiyorum sizden… O her neyse onu yapan çocuğun gözlerindeki parıltıyı, kendine güveni, içindeki merakı, yapma isteğini… Gözünüzün önüne geldi mi? O ışıltıyı nasıl koruyabiliriz? Hatta nasıl daha da parlak hale getirebiliriz?
Argyris’e göre, sorumluluk alanımız (aldığınız ya da size verilen sorumluluklar diyelim) arttıkça olgunlaşıyoruz. Burada olgunlaşmayı çocukluğunu kaybetmek olarak düşünmenizi istemiyorum. Çünkü o bambaşka bir anlam ifade ediyor. Çocukça kalıp sorumluluklarınızı üstlenebilirsiniz… Burada çocukluktan bahsettim çünkü Argyris’e göre, kişiyi zaman içinde olgunlaştıran yedi değişim söz konusu ve kişi olgunlaştıkça hem kendisi ve hem de işletme için yararlı faaliyetlerde bulunabilmektedir. (Argyris olgunluk kuramını işletmeler yönünden ele aldığı için sadece burada işletme olarak yazıyorum; genelleme yaparak bundan sonra “çevresi” gibi tanımlamalar kullanacağım).
olgunlaştıran yedi durum
- Doğarız ve sonra… Annemizin kucağında, yatağımızda biri bize bir şeyler yedirse, bezimizi değiştirse, yataktan kaldırsa, güldürse diye yani biri bizim için bir şeyler yapsa diye bekleriz…
Kısacası her şeyi başkalarından bekleyen pasif bir durumdayızdır. Ama büyüdükçe, bir şeyler yapabilmeye başladıkça aktif duruma geçeriz.
- Ne kadar aktifleşirsek, bebekliğimizde olduğumuz gibi başkalarına bağımlı olmak yerine, giderek göreceli olarak bağımsızlaşırız. “Çocukluk işte” dediğimiz çocuğun gözlerindeki ışıltı, hissetmeye başladığı bu bağımsızlıktan geliyor olabilir mi?
- Daha aktifiz, daha bağımsızız. Kim tutar bizi! O küçük çocuğun sınırlı kaldığı birkaç davranıştan birçok farklı davranışa yöneliriz.
- Yaptığımız, gördüğümüz, duyduğumuz, öğrendiğimiz her şey bize bir şeyler katar ve sonunda o ufaklığın rastgele, yüzeysel ilgileri yerine, daha derin ve güçlü ilgi alanlarımızı keşfederiz.
- Çocuklar sadece o anı yaşar. Geçmişi çabuk unutur, geleceği düşünmezler. İşte fikri olgunluğa eriştikçe o anın içinde kalmak yerine geçmiş ve gelecek zamanı da dikkate almaya başlarız.
- O kadar bilgi ve beceri edinmişiz… Tabi ki artık kendimizi başkalarına bağımlı yani “başkalarından aşağı” görmeyeceğiz. Olgunlaştıkça, kendimizi başkalarına eşit veya onlardan daha üst düzeyde olarak görmeye başlayacağız.
- Yani artık kendini tanımayan değil, kendini bilen ve davranışlarını kontrol altına alabilen bir birey olup çıkarız.
Tabi olgunlaşma sürecimizde içinde yaşadığımız kültür ve kişilik özelliklerimiz de etkili olacaktır.
Böyle adım adım gidince her şey iyi, güzel, hoş da… Hiç “gelmiş kaç yaşına hala nasıl davranıyor” dediğiniz kişiler “yaşına göre ne kadar da olgun” dediğiniz başka kişiler olmuyor mu? Ne oldu da benzer yaşta olmalarına rağmen o veya bu arkadaşınızın, tanıdığınızın olgunluk seviyeleri farklılaştı?
Argyris’e göre çok az kişi tam bir olgunluğa erişebiliyor. Çevremize baktığımızda bizi hayrete düşüren kişiler olduğuna göre… Peki ama neden? Argyris bunu yine şirketler açısından anlatıyor. Ben, onun affına sığınarak, bunu aile, okul, arkadaş çevresine uyarlayarak anlatmaya çalışacağım:
Kendi ailenizi, okulunuzu, öğretmeninizi kısacası hayatınızda olan kişileri düşünün… Belli bir yaşa geldiğiniz halde hayatınızla ilgili tüm kararları kendiniz alabiliyor musunuz? Hatalarınızdan öğrenme şansı size ne kadar tanınıyor? Öyle ya da böyle birilerine bağımlı yaşamaya devam ediyoruz aslında. Yani olgunlaşmamış biri olarak davranmaya zorlanıyoruz belki de… Aile içinde bazı kararlarda zincirin son halkası olarak söz hakkınız olmayabilir; okulda sevmediğiniz o derse de çalışmanız, ödevlerinizi yapmanız gerekir, iş hayatında ise yöneticinizle taban tabana zıt düşünseniz bile son sözü o söyler ve siz yaparsınız…
Yani hayatın içinde karşılaştığımız bazı durumlar olgunlaşma sürecinin işlemesine engel olabilir. Ödev bitmeden televizyon seyredemez, yemekten önce canımızın çektiği çikolatayı yiyemez, sınıfı geçmezsek arkadaşlarla tatile gidemez, toplantıya iyi hazırlanamazsak terfi alamaz bir halde bulabiliriz kendimizi. Belki de yeterince olgunlaşmışızdır ama olgun kişiliğin gerektirdiği davranışları göstermemize olanak verilmemektedir. Sonuç? Motivasyonumuz yerlerde sürünebilir…
Argyris, olgunlaşma sürecine göre organizasyonlar için önerilerde bulunmuştur. Bu önerileri yine uyarlarsam kendi kendine yetebilen, motivasyonları yüksek bireyler yetiştirebilmek için alacağımız
3 ders var aslında:
- Mümkün olduğunca hiyerarşik tutumdan kurtulmalıyız. Ben söylerim, sen yaparsın… Kararları sen alamazsın… Bunlar geçici çözümler, sizin için anı kurtarabilir ama karşınızdaki genç için geri dönülmez derin izler açabilirsiniz…
- Sorumluluk verilmeyen bir çocuk, sorumluluklarını bilmeyen ve sorumluluk üstelenemeyen bir yetişkine dönüşür. Sorumluluk vermediğiniz sürece bir amacı olmaz. Motivasyonu kalmaz.
- Çocuğun gelişme çabası içinde olan bir gence ve sonrasında da kendine yeten bir yetişkine dönüşebilmesi için söz hakkının olduğu, kendine adil davranılan, yaptıklarının sonucunu alabildiği, sorumluluğunu doğru şekilde yerine getirdiğinde yeni sorumluluklar alabileceğini bildiği bir ortam oluşturulmalıdır.
Sözün özü
Biliyorum bu saydıklarımı daha önce birçok yazımda başka başka şekillerde söyledim: sözün özü gençlerin şevle, istekle, motive bir şekilde nedenlerinin peşinde koşabilmeleri için, kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olmaları önemli. Kendinizden pay biçin, başkalarının iteklemesiyle, onların belirlediği nedenler peşinde ne kadar gidebilirsiniz? Yani… Yani gençlere ‘gözlerinin içindeki ışığı’ çıkarabilmeleri için alan bırakın, olgunlaşması, gelişmesi için fırsat verin. Sizin göreviniz onun yerine yapmak değil, yapabilmesi için ortamı ve kendisini hazırlamasına yardımcı olmak!