İMECE geri döndü...Ben + Sen = Biz
Uluslararası Koçluk Eğitim Organizasyonları Derneği ACTO’nun her yıl düzenlediği konferanstaydım. Bu yıl Amerika Virginia’da gerçekleşti konferans ve gelecek yıl British Columbia da gerçekleşecek. Bu yılın ana teması“Köklerimizden daha ötesine: Köklerimizi onurlandırmak, geleceğimizi geliştirmek”ti. Konferasnın İmece ile nasıl bir ilgisi var diyebilirsiniz.
Konferansın ana temasına uygun olarak gerçekleşen sunumlardan biri de : “Biz zekası” idi. Sunumda birlik olmanın, biz olmanın gücünden bahsediliyordu. Aslında bizim kültürümüze, köklerimize hiç de yabancı bir kavram değil.
Eğitimciler, daha iyi bir gelecek yaratmanın yolunun zaten köklerimizde olan “biz olma” anlayışında yattığını söylüyor. Yani daha önce bireyselliği öne çıkaran, “ben” diye bağıran dünya şimdi “biz”in gücünü keşfetmiş gibi görünüyor. Şimdi aklınıza: “E şimdiye kadar ‘bireysellik’ diyerek yanlış mı yapıldı? ‘Ben’ demeyi öğrenen çocuklarımıza yanlış mı yaptık?” gibi bir soru gelebilir. Merak etmeyin, yanlış olan bir şey yok her ne yaptıksa bildiğimizin en iyisini yamaya çalıştık. Nasıl “birey” olmadan “toplum” olmaz bu da aynı “ben” olmadan “biz” olmaz.
Hem eğitimde hem de dünyada, her alanda “biz” olmak neden bu kadar önem kazandı? Çünkü araştırmalar gösterdi ki, birlikte hareket etmek, rekabetten (birine karşı hareketten ) daha ileriye taşıyor bizi. Kişilerin ya da kurumların aynı konuda bireysel çaba göstermesindense, bir araya gelip herkesin bir ucundan tutup destek vermesinin hem zamandan hem de maliyetlerden kazandırdığı anlaşıldı. Aslında bu bizim İMECE dediğimiz şey değil de nedir dersiniz? Günümüz insanı sadece kendini değil herkese düşünür oldu ve bir konuya bir yerden değil birçok yerden bakabilir oldu. Başka bir deyişle farklılıklar zenginlik halini aldı. Paylaşmak önemli bir beceri oldu ve biliyorsunuzdur, bu “biz olmanın gücü” anlayışının yansıması olarak çok bilinen kurumlar, markalar kendi teknolojilerini herkesin kullanımına açıyorlar: “Biz yaptık, siz vakit kaybetmeyin alın bunun üstüne koyun” diyorlar.
Örneğin Tesla’nın 2014 yılında başlattığı patentleri herkesin kullanımına açma dalgasının son örneğini NASA gerçekleştirdi. NASA önceden patentini aldığı 56 teknolojisini ücretsiz olarak sınırsız ticari kullanım için kamuya açtı. Böylece hem havacılık, hem de havacılık dışı sektörler bu teknolojileri yeniden keşfetme zahmetine ve maliyetine girmeden kullanıp bir adım öteye taşıyabilecekler.
Şirketlerin son dönemdeki yapılanmalarına baktığımızda bir de çeşitliliğin önemi ile karşılıyoruz.
Çeşitlilik
Çeşitlilik nedir? Farklı profillerde insanların bir araya gelerek oluşturdukları grup diyebiliriz. Yani farklı dil, din, ırk, cinsiyet, yaş, etnik köken, eğitim ve sosyo-ekonomik grupların bir araya gelerek oluşturduğu grup. Peki ama bu çeşitlilik çok sesliliği getirmez mi? İşler daha da karışmaz mı? Aslında tam tersi, çok seslilik beraberinde yeni, yenilikçi fikirleri getiriyor. Her kültür, her cinsiyet, her yaş, her din, her eğitim düzeyi kendi bakış açısıyla farklı bir pencere açıyor. Artık şirketler çeşitlilik uygulamaları ile bu çok sesliliği yani çeşitliği hedefliyorlar. Bu uygulamaları ile farklı grupların bir araya gelerek, herkesin kendi bakış açısını ortaya koyduğu, farklı bireylerin farklı bakış açılarıyla “biz” olmaya önem veriyorlar. 2015 yılında McKinsey’şn hazırladığı bir rapora göre bu çeşitliliği sağlamış şirketlerin finansal başarıları diğer şirketlere göre %35 daha iyi, bu şirketlerin daha yenilikçi oldukları da ortaya koyulmuş.
İyi güzel de şirketlerdeki çeşitliliğin eğitimle ve çocuklarımızla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Geleceğe hazırlanmak ve geleceği etkilemek ve yaratmak istiyorsanız bugünün gençlerine hizmet etmek gerekiyor bu konuda. Çocuklarımız o şirketlerde çalışacak geleceğin yetişkinleri olarak henüz okul sıralarındayken çeşitliliği kucaklamayı, biz olmayı öğrendiği takdirde iş hayatında elde edebilecekleri başarı ve mutluluğu hayal bile edemiyorum. Tek başına yapmaktan birlikte yapmaya giden bir yol…
Gürcistan Tiflis Devlet Üniversitesinin 2015 yılında Gürcistan, Finlandiya ve Belarus’taki öğrencilerle yaptığı bir araştırma “Biz” anlayışını benimseyen eğitimin de eleştirel düşünme, yenilikçilik ve aktif vatandaşlık, zor ve tabu konuların ele alınması gibi konularda müthiş bir iyileşme oluşturduğunu ortaya koyuyor.
Hal böyleyken, biz eğitimcilere ve koçlara düşen ise çocuklarımızı bu dünyaya hazır hale getirmek.
Aslında belirttiğim gibi “biz” olmak bize hiç yabancı değil. Okul öncesinde de, ailede de daima elimizdekini paylaşmayı, yardımlaşmayı, birlikte hareket etmeyi öğrendik. Parkta kovasını diğer çocukla paylaşmak istemediğinde: “Aaa kardeş kardeş oynayın” diye uyardık. Koca çikolatayı tek başına yerken: “arkadaşının da canı çekmiştir,” diye paylaşmaya yönlendirdik. Ama sonra yaşı büyüdükçe, “artık tek başınasın” deyiverdik. Onu bireysel yetkinliklerine göre değerlendirdik. İyi bir gelecek istiyorsan şu kadar not almalısın, şu sınavları geçmelisin, dedik.
Şimdi mevcut sistemimizde, sınavlarla, testlerle rekabeti öğrettiğimiz çocuklarımıza, aslında zaten bildikleri takım olmanın gücünü tekrar hatırlatmanın zamanı. Peki nasıl?
İmece ve takım olmak
- Takım projelerinin sayısını artırın
- Takımlarda aynı özelliktekileri değil, farklı özelliktekileri bir araya getirin. Bu farklı özelliklerin, farklı ilgi alanlarının projeyi geliştirmedeki faydalarını bizzat deneyimlemesi için fırsat yaratın.
- Öğrencilerin başarısını değerlendirdiğiniz parametreleri değiştirin
Eğitimciler ve koçlar olarak yapmamız gereken öğrencilerimizin çoklu ve çok boyutlu bilgi kaynaklarının farkına varmalarını sağlamak en önemli önceliğimiz olmalı. Yani herkesin farklı bir bilgi kaynağı, farklı bir bakış açısı olduğunu onlara göstermeliyiz. Her farklı bakış açısının yenilikçi bir şekilde birleştirilmesin de daha iyi çözümler ve yepyeni bir bilgiyi ortaya koyacağını anlamalarını sağlamalıyız.
Artık zekanın ve bireyselliğin ötesinde bir dünya oluşuyor. Paylaşım ve katılım vazgeçilmez konumda… Sosyal, ekolojik, ekonomik, hangi açıdan olursa olsun, “Ben”den “Biz”e geçiş büyük farklılıklar yaratıyor. Aslında bunun için bizim çok güzel bir sözümüz var: “Bir elin nesi var? İki elin sesi var!” Yani çözümler birlikte daha yenilikçi bir şekilde üretiliyor. Herkes birbirini dinliyor, anlıyor, tanıyor.
Her bir birey önce kendi oluyor, sonra farklı bakış açıları ile zenginleşiyor, el ele verip biz oluyor. Biz eğitimcilerin yapması gereken de öğrencilerimizi bu trene erkenden bindirmek için elimizden geleni yapmak.
Bir arkadaşımın yıllar önce söylediği şey “biz” zekasını oldukça destekliyor: “Benim bir bilgim var senin de bir bilgin var, bilgilerimizi paylaşırsak ikimizde de iki bilgi var.” Zorlukları aşmak için artık iki kat bilgiye sahibim ve bu artık eskisinden daha kolay.
Kaynaklar
- https://hbr.org/2016/11/why-diverse-teams-are-smarter
- https://www.vistage.com/research-center/leadership/innovation/from-iq-to-eq-to-we-q-are-your-teams-prepared-to-innovate/
- https://www.huffingtonpost.com/entry/intelligent-collaboration-is-the-key-to-finding-the_us_5878f894e4b094e1aa9dc59f
- https://blogs.helsinki.fi/highedunbounded/73-2/