KAZARA GELEN BAŞARILAR
Tesadüfen başarıya inanır mısınız? Olmaz öyle şey, değil mi? Çünkü başarı kazara gelen bir şey değildir; çok çalışmayı, azimli olmayı, fedakarlık yapmayı, yaptığı şeyi severek yapmayı gerektirir… Evet, birçoğunuzun böyle düşündüğünü biliyorum, ama peki size pek çok icadın, aslında başka şey ararken tesadüfen bulunduğunu söylesem, o zaman yukarıdaki yargıyı biraz daha yumuşatır mıydınız?
Elbette bir şey icat etmek, başarıya ulaşmak üzerinde kafa yormayı, odaklanmayı, o şeyin nasıl olmayacağının binlerce yolunu denemeyi de kapsıyor. Ama ya siz bambaşka bir sonuç hedeflemişken, binlerce kişiye çözüm olacak bir şey buluverirseniz? Ne yani sırf hedeflediğiniz sonuca ulaşmadınız diye “başarısız” mısınız? Romatizma ilacı geliştirmeye çalışırken, geliştikleri hapın saçı olmayan deneklerin saçının çıkmaya başladığını fark eden, kelliğe çare bulan bilim insanları gibi. Ya da hepimizin ofisinde, evinde hayat kurtaran küçük yapışkan not kağıtları post-it’in bulunması gibi.
1960’ların sonunda, Amerikalı bilim adamı Spencer Silver, 3M için son derecede güçlü bir yapıştırıcı üzerinde çalışırken, kazara yeniden kullanılabilir, basınca hassas bir yapıştırıcı geliştirmiş. Bu buluş hiçbir işe yaramadan 5 yıl boyunca rafta kalmış. 1974 yılında Silver’ın bu işe yaramaz icadından da bahsettiği seminerlerinden birisine katılan Silver’ın bir iş arkadaşı olan Arthur Fry, sıkça kiliseye giden dindar bir adammış. Fry bu yapıştığı yerde iz bırakmayan ve tekrar tekrar yapışabilen yapıştırıcının, kilisede söyledikleri ilahilerin yerlerini işaretlediği ayraçta kullanabileceğini düşünmüş. Ve bu şekilde başlayan basit ama pratik post-it’in, “Press ‘n Peel” (Bastır-Çek) olarak başlayan hikayesi, bugüne kadar uzanmış. Tesadüfler bununla da kalmıyor, Post-it ile özdeşleşmiş olan sarı rengin tonu da aslında istenmeden ortaya çıkmış. Çünkü Post-it ekibinin yer aldığı odanın yanında bulunan laboratuvarda sadece sarı renkli kağıt bulunuyormuş! Bugün her renk, her şekilde mevcut tabii.
Tek örnek kellik ilacı ya da post-it değil tabii. Bugün salgın hastalıkların çaresi olarak görülen penisilin de kazara yapılan bir buluş: Fleming bakterilerin çoğalmasını sağlayan bir solüsyonu ararken bulmuş. Biraz daha günümüze gelelim, çocukların en sevdiği oyuncaklardan olan Play-doh, macun bazlı bir temizleyici bulmaya çalışan Cleo McVicker’in çocuklara armağanı. Peki bugün 1,5 milyara yaklaşan kullanıcısı olan sosyal ağ Facebook? Harvard Üniversitesi içinde öğrenciler arası bir ağ oluşturmak için geliştirilen Facebook, halen kullanıcıları arasında bir ağ oluşturuyor belki ama her yaştan ve kültürden kullanıcısıyla çıkış noktasından çoook farklı bir yerde olduğu da muhakkak.
Patates cipsi de ısrarcı bir müşteri sayesinde bulunmuş. Müşteri patates kızartmasını sürekli geri gönderip daha ince ve kıtır kıtır olmasını isteyince restoranın şefi 3-5 kere patatesleri yeniden yapınca sonunda dayanamayıp incecik doğramış ve sertleşene kadar kızartmış.
Bugün birçok hayatı kurtaran kalp atışlarını düzene sokmak için kullanılan alet de tesadüfen bulunmuş aslında. Elektrik mühendisi Jhon Hopps hipotermi üzerine bir araştırma yaparken vücut ısısını yeniden nasıl kazandırabileceğini bulmaya çalışıyordu. Bu arada kalbin soğuktan dolayı durması ardından yapay stimülasyon ile yeniden çalıştığını buldu
.
Hepsinin hikayesine burada yer veremesem de aslında günlük hayatımıza girmiş daha birçok şey yanlışlıkla bulunmuş: mikrodalga fırın, yapay tatlandırıcı sakarin, mısır gevreği, havai fişek (2000 yıl önce bunu bir aşçının mutfak malzemelerini karıştırıp bulmuş olması oldukça ilginç aslında), nefis yemekler pişirdiğimiz teflon tavaların teflonu, vazelin, kıyafetlerde-çantalarda kullandığımız şu cırt cırt bantlar, çocukların balon şişirerek eğlencesi haline gelen sakızlar, güzelliğin sırrı Botox… Viagranın çıkış hikayesini de hepimiz hatırlarız. Leylak rengi bile tesadüfen bulunmuş. Üstelik sıtma hastalığına çare ararken…
Evet, tüm bu icatlara, “kazara gelen başarı” demek çok doğru bir tanım olmayabilir. Belki “ulaştığınız sonucu farklı gözle değerlendirme sonucu ulaşılan başarı” demeli. Adına her ne derseniz deyin, bu tesadüfi icatlara bakınca, Nelson Mandela’nın şu sözü daha da anlam kazanıyor: “Hiçbir zaman kaybetmem. Ya kazanırım, ya da öğrenirim.”
Şimdi şöyle bir geçmişe dönüp, “başarısızlık” ya da “hayal kırıklığı” olarak gördüğünüz şeylere farklı bir gözle bakmaya ne dersiniz? Tüm bu bir yere ulaşmadığını düşündüğünüz çabaların, aslında size neler öğrettiğini, nasıl da bugünkü siz olmanıza katkıda bulunduğuna bir bakın. Belki de siz çoktan post-it’i icat ettiniz. Sadece farkında değilsiniz.